“Saldırgan elindeki sopayı hırsla salladı. Ne var ki karşısındaki adamın kaygılanmış gibi bir hali yoktu. Kolları belli belirsiz bir gevşeklikle sallanıyor, sopalı adamın adım atmasını bekliyordu. Beklenen an bir anda geldi. Bir çığlık, öfkeli bir homurtu, dans edercesine sıyrılış ve ustaca kavrayış. Sopalı adam yerdeydi.”
Harmoni, akış, savunma, dairesel dönüşler, denge, ukemi, bütün bu anahtar kelimeler Aikido’yu tanımlarken kullanılabilir. Savaş / Savunma Sanatları içinde barışçıllığı ile öne çıkarır.
İnsanı etten kemikten silahsız silah haline getirmek isteyen tüm savaş sanatları, yumrukları, dirsekleri eğitir. Rakibin zayıf noktaları vardır. Eğitilmiş savaşçı, güçlü ve hızlı kaslarıyla karşısındakinin gardında boşluklar arar. Saldırır sıyrılır. Ancak Ai ki do böyle değildir. Aikido stilini benimsemiş savaşçının ayakları vardır ama a tekme atmaz, onlarla seri adımlar atar ve yere kök salar. Elleri vardır ama yumruk atmaz, kavrar, iter, çeker ve büker.
Bütün
bunlar gözönüne alındığında Ai ki do gerçek
bir savunma sporudur. Kendisine en yakın
kardeşleri Judo ve ju-jitsu ile kimi
zamanlar beraber yürür, kimi zamansa başka
bir yöne akar.
Kollar, çoğunlukla gevşemiş ve yanda ya da çemberin dış hatları gibi açıktır. Saldırının gücü ustalıkla yönlendirilir, sönmeye başlarken karşı harekete geçilir.
Eğer bir Ai ki do dojosuna gider de izlerseniz, taklalar(ukemi) kendini fırlatan adamlar, garip bir şekilde sıyrılan, bir türlü kavranamayan, vurulamayan civa benzeri insanlar görürsünüz. Pek çok kişi gibi sizde bazı hareketlerin siz orada olduğunuz için üçkağıtla(!) yapıldığını, kolayca kurtulabileceğinizi düşünürsünüz. Hele birde canı yananların teslim anlamında mindere ve kendi bedenlerine avuç içleriyle anlık vuruşları yok mu tamamiyle garip gelir.
Ancak ortamın sessizliği, düşenlerin anında kalkışları, tetikte saldırganı beklerken bir bebek kadar huzurlu görünmeleri hatta havada bir yöne fırlatılırken gülümsemeleri sizi etkiler.
“Aikido nereden çıkagelmiştir? Efsanevi Ueshiba kimdir? Şimdi gelin yüzyılın başına Japonya’ya bir gencin bahçesine gidelim”
Eğitilmesi
için şahsi bir dojosu olan genç bir türlü
tatmin olmuyor. Düşmanın pes etmeye
zorlanacağı teknikler arıyor. Evrenin
uyumunu arıyor.
Morihei Ueshiba (1883-1969), adlı genç kararlı. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa sonraki gün, düşünüyor, arıyor deniyor. Elinde geleneksel ju-jitsu var. Binlerce yıllık, kırma, bükme ve sıyrılma teknikleri. Ama bunlar bir kemiğin kırılması, bir yere vurulmasıyla biten keskin doğrusal teknikler. Ueshiba bilmediği bir şeyin açlığıyla dolu.
Yıllar geçtikçe kılıç kullanıyor(kendo), meditasyon yapıyor ve 1931 yılında daha önce görülmemiş yeni bir stili öğretmeye başlıyor. Öldüğü günlere kadar da aynı özveriyle öğretiyor. Daha sonra oğlu Kisshomaru, Hombu Dojo’da onun öğrettiği yolu devam ettiriyor. Daha sonraları Morihei Ueshiba, O’sensei (büyük öğretmen) olarak da anılmaya başlanıyor.
“Rakibin gücünü yönlendir, akan ki’yi hisset, tüm hareketlerin göbeğindeki Hara noktasının önünde olmalı. Kafanı eğme, kolunla değil, tüm vücudunla it, kendini kasma, kendini kasma, gevşe, evet böyle. Gök ve Yer tekniği bir el aşağı diğeri yukarı…”
Stil,
eski savaşçılara çok garip geliyor. Saldırı
hareketleri tamamiyle engellenmiş. Bu stille
saldırmak imkansız. Dönüşler dans gibi.Yer
hareketleri ve ayakta hareketler ayrı
olsalar da aynı akışkanlık tekerlek gibi
dönüşler korunmuş.
“Ai ki do ismi ne anlama geliyor? Ai : Uyum, harmoni, Ki : ruh, can, evrensel enerji, Do:yol. Uyum içindeki yaşam enerjisinin yolu.”
Ai ki do’da olmazsa olmazların ilki ukemidir. Ukemi düşme tekniklerini içerir. Kişi herhangi bir nedenle düşebilir, bir yerden bir yere takla atarak geçmesi gerekebilir, özellikle kendisine yapılan teknikten zarar görmeden kurtulmasının tek yolu ukemi olabilir. Saldırganın hareketi yönlendirilip kilitlenerek, gerilmiş bir yay gibi salıverildiğinde gerçekleşir. Kişi yere düşerken takla atmaya zorlanır. Öne ya da arkaya yapılan ukemi kolların ve omzun üzerinden yapılabileceği gibi havada da gerçekleşebilir. Bu nedenle kafa üzerinden atılan takla gibi değildir.
Tekniklerin bir kısmı birinin kolunuzu, bileğinizi, boynunuzu yakalamaya çalışmasına karşıdır. Bazıları ise karşıdan düz gelen ataklara, tepeden gelen saldırılara, arkadan gelen vuruşlara ve savrulan tırpan vuruşlara karşı etkilidir.
Aikido öğrencisi geliştikçe bildiği teknikleri Japonca isimleriyle söylemeye başlar. İrimi nage, Nikyo Ura, Kotza Katete muchi gibi.
Böylece içinde bulunduğu duruma en uygun savunmayı anlamaya başlar. Bu eğitimin zorluğu yüksek bir felsefeye dayanmasında yatar. Refleksler ustaca eğitilmeli, ruh terbiye edilmelidir. Çünkü öfkeli veya korkan bir insan kasılır. Kasılan kişi Aikido yapamaz. İleri aşamalarda sopanın kullanımı, yerden ayağa kalkmadan savunma yapabilme gelişir.
Pek çok savaş sporunda olduğu gibi Aikido’yu besleyen efsanevi unsur evrensel enerjiye dayanır. (Çince Chi, Japonca Ki) Özellikle daha zarif görünen Tai Chi Chuan, Ai ki do, Pakua, ve kungfu tekniklerinin bir kısmında herkes “Bu yapılan hareketler işe yarar mı?” diye sorar. Usta gizemli gülüşüyle içsel enerjisini yoğunlaştırmaktan bahsedecektir.
Gerçekten de Ai ki do’da ilginç bir ayrıntı vardır. İşaret parmakları. Gizemli bir şekilde her yapılan harekette işaret parmakları rakibi fırlatacağımız ya da çektiğimiz yönü gösterir. Bu ufak hareket bir pusula ya da klavuz gibi hareketin doğru yapılıp yapılmadığını yönetir. Eller vücudun önünde Hara noktasında gücü takip eder. Görünmeyen bir enerji rayında ilerleyen bir vagon gibi, hareket sırasında hem savunucu, hem saldırgan dışardan kolayca farkedilen bir yay ve çember çizerler. Eğer çember köşeli ve kırık oluyorsa hareketin doğrusu henüz anlaşılamamıştır.
“Dojonun sessizliği, sadece hafif ayak sesleri. Kayarcasına mae ukemi düşenlerin elbiselerinin hışırtısı, arada bir mindere vuran bir el. Her hareketten önce eğilerek saygıyla verilen selam ve teşekkür. Doomo arigatoo gozaimasu. Doğru yerdeyim…”
Aikido
müsabakaları yapılabilecek bir spor değil.
Hem felsefesine aykırı hem de böyle bir
müsabakada ciddi sakatlamalar yaratabilecek
kadar da güçlü. Bu nedenle kendi içine
çekilmiş kavga etmeden yürüyüp gitme
havasında olan Aikido’ya sert bakışlı kartal
gözlü uzun saçlı bir dev yeni bir imaj
verdi.
Stevan Segal beyaz perdede ardı ardına
çevirdiği filmlerle sanattaki güzelliği tüm
dünyaya duyurdu. Pek çok öğrenci yetiştirdi.
Boyunun uzun olması ve Amerikan pratikliği
ile ilkeleri bozduğu söylenildi tartışıldı.
Ancak yaptığı olumlu katkı o denli fazlaydı
ki sanırım gözardı edildi.
Günümüzde
özellikle kültürlü insanlar, işadamları,
uyumu benimsemek, değiştiremedikleri dış
öğeleri ustaca yönetmeyi öğrenmek için Ai ki
do yapıyorlar. İş dünyasına yönelik yazılmış
onlarca Ai ki do kitabı var.
Ülkemizde ise Honbu dojo kanalıyla gelen Sayın Kenji Kumagai Türk Aikido öğrencilerini yetiştirdi. Daha sonra bir çok usta Ai ki do’yu sevdirdi gönüllülük esasıyla tanıttı.
Bir gününüzü buna ayırıp sizi derin bir konukseverlikle karşılayacak bir salona gidin. Bir kenara oturun ve izleyin. Gösteriyi hissedin. Eğer ta karnınızda Hara’da bir ateş içinizde bir coşku uyanıyorsa hiç düşünmeden dersin sonunda sorularınız sormak belki de bu işi bir denemek için konuşmaya gidin.
“Bu işi neden yapıyoruz? Evet madem dövüşmek istemiyoruz bu işi niye yapıyoruz? Hani birgün adanın birinde, meyveleri yıkayarak yemeği öğrenmiş bir grup maymun. Sonra bir bakmışlar diğer adalardakilerde yıkıyor. Amacımız tüm insanlık bu barışı, harmoniyi yüreklerinde hissedene dek disiplinle, sevgiyle çalışmak”
The
divine beauty
Of heaven and earth!
All creation,
Members of
One family.
(Morihei
Ueshiba)
Kaynakça:
http://www.aikido.com/
http://www.aikiweb.com
http://www.martial-way.com/
http://www.stanford.edu/group/jujitsu/Class_Information/index.html
http://www.hannibalworks.net/aikido/
http://www.aikidoturkey.org/tr/